PIRT
😊 😊 😊 😊
😊 😊 😊 😊
iki küçük gazın büyük yolculuğu…
PIRT
Handan: Sevgili Nihal, İki Küçük Gazın Büyük Yolculuğu: Pırt adlı bu oyunda neler gördük diye sorarak başlamış olayım. Sormuşken de cevap vereyim. Hayatta karşılaştığımız ilk zorluk, bu zorluğu aşmak için gerekli gücü nereden alacağımız, hayallerimizin peşinden gitmek için nasıl engellerle karşılaşabileceğimiz, kimliğimizi korkmadan çekinmeden nasıl ifade ederiz gibi yüklü yüklü konular vardı bu oyunda. Şimdi bizi okuyanlar diyecekler ki “40 dakikalık çocuk oyununda bütün bunları nasıl anlattılar?”
Nihal: Haklısın, saydıkların bebeğin ilk aylarında acemi anne baba ve gaz sancısı çeken çocuk üçgeninde yaşananlar, iki gaz baloncuğunun yaptığı seyahatin içine yerleştirilmiş. Bu bizim çocuk oyunlarımızın ortak özelliği; hazır çocukları bulmuşken şunu da anlatalım, buraya da şunu ekleyelim. Gruplar basiti yakalamakta zorlanıyorlar. Belki de haklılar, çünkü basiti yakalamak kolay değildir. Evet 40 dakikada bu kadar şey seyircide ne kadar iz bırakıyor acaba? Belki bir gün oyun sonrası çocuklara sorular sorarak bunun sağlamasını yapma imkânımız olur.
Bana göre bu oyundan iki şahane oyun çıkardı. İlki yeni doğan bebek ve acemi anne babanın yaşadıklarının sergilendiği bebeğin gaz sancılarıyla ağladığı, evde yaşanan panik, susturma çabalarının olduğu, hatta açıyı biraz daha genişleterek hem çocuğun hem de anne babanın kendisini görebileceği, 3 yaşından itibaren tüm insanlara hitap eden çok eğlenceli bir oyun.
Diğeri de engellerle dolu bir yolculukta hedefine ulaşan bir çocuğun hikayesi. Bir çeşit Simurg masalı…
Handan: Önerdiğin şey oldukça hafifletici gerçekten. Yetişkin olarak bana bile fazla gelen olaylar silsilesi ve yüksek tempo nedeniyle arada kendimi kaybolmuş hissettim. Evet,
Pırt’ın bir devam oyunu yapılabilirdi. Kendi çocuklukları ile ilgili anıları dinlemeye bayılan çocuklar bu oyunda da anne-babanın acemiliğine, telaşına, babanın çocuğu seyircilerden birine vermek istemesine epey güldüler. Hayata tutunmak için o ilk gazın çıkmasından önceki gerilimleri biçimlendirmek, seslendirmek ve dillendirmek ilk oyun için yeterli malzemeyi içeriyor zaten.
İkinci oyun da gazların kendi varoluşlarını, kimlik mücadelelerini, büyüme hikayelerini anlatan ve büyüme hakkında queer mesajlar da içerebilen bir oyun olurdu. Queer meselesine nereden geldin diye sorabilirsin. Ben de sana “neden gazların cinsiyeti olmak zorunda?” diye cevap verebilirim. İki varlık görünce bunları hemen aralarında ikiye ayırmaktan bir ara vazgeçsek ne iyi olur diyorum. Küçücük yaştan itibaren hayatı böyle ikilikler içinden görmeye “alıştırılmak” sonrasında epey sorun yaratıyor, her şey kutuplara kaçıyor, birbirine son derece benzer olanlar ötekilerle aralarına büyük mesafeler koyuyor ve bu algı çok küçük yaştan itibaren oluşturuluyor.
Nihal: Haklısın, iki gazın cinsiyeti olmayabilirdi zira cinsiyetli olmaları hiçbir şeye hizmet etmiyor. İki baloncuğun cinsiyetsiz olarak birlikte, dayanışma içinde zorlukları aşmaları daha anlamlı olabilirdi. Diğer yandan cinsiyetli roller dayatılan toplumsal cinsiyet rollerini pekiştirecek şekilde sergileniyor. Örneğin babanın bebek bakımı konusunda beceriksiz tavırları, bunun bir mizah unsuru olarak kullanılması, anne baba rollerinin doğal, doğuştan gelen bir özellikmiş gibi algılanmasına da neden oluyor.
Oyunda bize ilginç gelen bir başka nokta, bir çocuk oyununda duymaya hiç alışık olmadığımız
“osuruk” kelimesi üzerinden -ki ben de yazarken rahatsız oluyorum- bazı şeyleri tartışmaya açması. Biz insanlar adlandırıyoruz sonra onu kullanmayı yasaklıyoruz. Zort’un da dediği gibi
“Daha özgürce adımızı bile söyleyemiyoruz, sen bana çok önemliymişiz de sözde, peeh.” Evet niye söyleyemiyoruz? Yaşamlarında bu kadar belirleyici olan, bu kadar doğal bir durum neden ifade edilemiyor. Günlük yaşamda örneğin etnik kimlik dile getirilirken, cinsel yöneliminden söz ederken sesimizi alçalttığımız dile getirmekten rahatsızlık duyduğumuz durumlar olmuyor mu? Bu konuyu argo ve küfür sözcüklerinin özelliklerine bağlayıp her sözcüğün her yerde kullanılamayacağını ifade ettikleri şeklinde de ele alabiliriz. Ama burada kimlik sorunuyla ilişkilendirilmesi çok önemli bir nokta.
Bu konuda sen ne düşünüyorsun?
Handan: Bence mesele bağırsaklardaki gazın adıyla doğrudan ilgili değil, kelime sadece bir sembol. Senin de sözünü ettiğin gibi etnik kimlik, dinsel inanç, cinsel yönelim gibi kimliğin farklı bileşenlerini oluşturan tanımları kullanmakta yaşanılan sıkıntıyı, aslında bu varoluş biçimine yönelik baskıyı eleştirme niyeti. Bu niyeti son derece olumlu bulduğumu söylemek isterim. Ancak oyunun hedef kitlesi olan çocukların soyutlama yetisi o yaşta bu kadar gelişkin değil ne yazık ki. Bu durumda da sadece kelimenin yetişkin insanlar dünyasında hoş karşılanmadığı bilgisi geçiyor sahneden salona. Başka bir deyişle seyirci karşısında bazı kelimelerin makbul, bazılarının olmadığı gerçeği bir anne figürü tarafından kabul ediliyor. O yaştaki çocuklar için annenin mutlak otorite olduğunu düşünürsek işler bir tur daha karışıyor. Şöyle ki; korunaklı ortamda saygılı ve kurallı Türkçe konuşmaya özendirilerek, hatta haddinden fazla uyarılmak suretiyle zorlanarak eğitilen çocukların küfürle, argoyla karşılaşmaları için artık okula başlamalarına bile gerek yok. Sokağa çıktığı andan itibaren nokta virgül gibi her cümleye eşlik eden küfürler ülkenin her yerinde duyuluyor. Medya için işletilen çok sıkı sansür mekanizması da sanki bu kullanımı artırmaktan başka bir işe yaramıyor. İşlerin karıştığı nokta ise çocuklara “evladım osuruk deme, ona gaz denir” tembihlerinin boşa çıktığı yer. Yetişkinlerin bu ikiyüzlülüğünü anladıkları anda her bir çocuğun bu hüsnütabirleri nasıl karşılayacağını merak ediyorum. İşte bu yaşanmışlıktan gelen
bir sorun ve oyunun buna verdiği klişe bir cevap ya da reçete yok.
Nihal: Belki de biz bu yaklaşıma çok fazla anlam yükledik ne dersin?
Oyunda daha önce de dile getirdiğim gibi gereksiz uzatmalar yer alıyor. Yolculuğun amacı ‘bebeğin gazını kolay bir şekilde çıkarması için neler yapılabilir ’in yanıtını bulmak. Ancak yer verilen birçok detay içinde amaç kaybolmuş. Sonunda “Nasıl siz buraya kendi çabanızla engeller aşıp geldiniz, o da bunu kendi çabası ile yapabildiğinde büyüyecek; büyümek zor ama çok güzeldir” gibi bir cümle bu yolculuğun gerekçesini açıklıyor. Bu yolculuk daha az sayıda, güçlü ve çocuk bakışı barındıran engellerden oluşsaydı çok daha ilginç, anlaşılabilir olabilirdi.
Sahnede yer alan bebek beşiği bize oyun hakkında ipuçları veriyor. Bebek ağlaması, oyuncuların -anne babanın -seyirciden yardım istemesi, panik halinde olmadık şeyler yapmaları hangi evde yaşanmamıştır ki? Çok keyifli, küçük büyük seyirciye kendini gösteren sahneler.
Kardeşi olan küçükler, bu sahneleri muhtemelen evlerinde görmüşlerdir. Kendilerinin de bir zamanlar bu bebek gibi ağladığı, gazlı bir bebek olduğu, anne babanın susturmak için nasıl uğraş verdiği mutlaka çocuklara anlatılmıştır. O nedenle özellikle ilk bölümü küçük büyük herkes keyifle izledi. Çocuk tiyatrosu hedef yaş gurubundan itibaren tüm insanlar için olmalıdır dediğimizde tam da bundan söz ediyoruz. 3 yaşından itibaren tüm seyirciler eğer kendilerinden bir şey görebildilerse, izlerken bir yetişkin oyununda olduğu kadar kendilerini oyuna kaptırdılarsa ve ciddi anlamda eğlendilerse yetişkin için olduğu kadar bu çocuklar için de iyi, güzel bir oyundur. Eğer bir yetişkin çocuğunu götürdüğü oyunu seyretmeyi kendisi için bir zaman kaybı olarak görüyorsa, oyunu “çocukça! Çocuklar için olabilir” gibi tanımlarla açıklıyorsa bu -çocuk eğleniyor gibi görünse de – kötü bir oyundur.
Oyunculuk açısından değerlendirmemiz gerektiğinde grup hem çocuğa hem yetişkine abartmadan, çocuk oyunlarında gördüğümüzün aksine ağzını yüzünü eğmeden ciddi bir oyunculukla bir durum ortaya koyması açısından takdire şayan. Bu da oyunu özel, izlenesi hale getiriyor. Dekor basit ama işlevsel. Oyunun sergilendiği yerin küçük bir salon olması, seyirci ile oyuncuların iç içe olması oyuna değer katan bir başka özellik. Bu oyun büyük salonda yüksek sahnede oynansa bu kadar keyif vermeyebilirdi.
Sevgili Handan, oyun hakkında başka neler söyleyebiliriz?
Handan: Senin bıraktığın yerden alayım o zaman. İzlerken ben de eğlendim, bu oyun çocuklar
için iyi olabilir demeden. Oyunun bir küçücük pırttan geldiği yerleri gülümsemeyle izledim.
Beden perküsyonu yaptık, marş söyledik, Zort ve Zart’ın neşesine ve coşkusuna ortak olduk ve hepsine yapmacıksız bir neşeyle davet edildik. Bu tavır Zart ve Zort’un Gaz gezegenindeki bilgeden öğrendiği sırla uyum içindeydi. Anne babalara verilen bu sırrın hatırlanmasının hepimiz için faydalı olacağını düşünüyorum. Bu kadar doğrudan söylenmesini pek estetik bulmasam da sürekli olarak çocuklara birtakım dersler veren oyunlardan sonra yetişkinlere çocuklar lehine bir tavsiye verilmesi hoşuma gitti.
Seyirci olarak bir beklentimizin karşılanmadığını hatırlatmak istiyorum bir de. Kendilerini gerçekleştirip bir tür erginlenme töreninden başarıyla geçen gazlar özgün renklerine kavuşma hakkını kazanırlar bilgisi bize verilmişken, Zart ve Zort cesaret gösterip kahramanın yolculuğunu tamamlamışken neden istedikleri rengi alamadılar bunu hala merak ediyorum.
Nihal: Belki grup bu konuda bizlere bilgi verir, gelen yanıtı da burada paylaşırız.
Aşağıda yer verdiğimiz maddelerle örtüşen özellikleriyle oyun dört gülücüğü hak etmiştir.
😊 😊 😊 😊
1) Çocuk tiyatrosu eleştirisinde tek kriter yaştır ve oyun hazırlanırken sadece hedef yaş grubunun algılama kapasitesi ve odaklanma süreci dikkate alınmalıdır. Cinsiyet, etnik kimlik, ırk, din gibi farklılıkların önemi yoktur. Oyunu hazırlarken hedef yaş grubu belirleyen ve belirlediği hedef grubunun özelliklerine göre oluşturulmuş oyunlar,
4) Mizah öğelerini çarpışıp düşmekten öte çeşitli biçimlerde kullanan, gerektiğinde duygusal yoğunluklar yaşatan,
6) Çocuğun kendisini eksik ve yetersiz görmesine neden olacak şekilde ideal kahramanlar yaratmak yerine, oyunlarına anti kahramanları dahil eden,
8) Dekor, kostüm, ışık, efekt gibi sahne elemanlarını oyuna hizmet edecek, oyunu açıklayacak şekilde kullanan,
özellikleriyle dört gülücük verilmiştir.